• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/So%C4%9Fukp%C4%B1narl%C4%B1lar-Derne%C4%9Fi-302206340643101/?hc_ref=ARTZrqICJriAyaJKpd6V__tN83qTZTB3rVF_AG08rv9Iru3Az5BTJV5vNKgElqr2uuw
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=905321718184
  • https://twitter.com/sogkpinardrnegi
  • https://www.instagram.com/sogukpinardernegi
  • https://www.youtube.com/channel/UCyXGPQcUBMuSkFuck-DB7tQ/videos



       YÖNETİM KURULU
              BAŞKANI



          YÖNETİM KURULU




  


          GENÇLİK KOLU



Sözlük

Giresun Mahalli sözlük - yöresel ağız. Kelimeler ve türkçe karşılıkları

 

- A -


Aba: Abla.
Abani: Başörtüsü. 
Abat olma: Zengin olma. 
Aburcubur: Karışık. 
Abruka: Çevirme, kontrol altına alma. 
Abrul: Nisan. 
Abuş: Salak, şapşal. 
Acamı: Acemi. 
Accuk: Az olan.A
Acap: Acaba, acep. 
Aclanmak: Acıkmak.
Adamakıllı: Doğru, dürüst. 
Adref: Etraf, çevre. 
Afalama:: Şaşkınlık.
Afalak: Şaşkın. 
Afkurma: Sinirlenme. 
Afur: Ahır. 
Aga: Arkadaş 
Agıbet: Acaba, gelecek.
Ağanamak: İnlemek, anlamak.
Ağarlamak: Misafir etmek. 
Ağartı: Yarı açık hava.
Ağanşuk: Alacakaranlık.
Ağır: Yavaş hareket eden. 
Ağırmak: Yüksek sesle bağırma.
Ağıl: Koyun keçi konulan ahır.
Ağrı: Ondan dolayı doğru anlamında. 
Ağu: Zehir. 
Ahacuk: İşte 
Aha: Burada, işte.
Ahmak: Aptal, salak. 
Akak: Ormandan su akmayan taşlı su yolu. 
Akınmak: Kayak, kaymak. 
Akunduruk: Çam sakızı, reçine.
Akunduz: Geniş yapraklı yabani bitki. 
Akuru gitme: Yamaç yerde düz gitme, paralel.
Alaf: Hayvan yiyeceği. 
Alamuk: Yarı güneşli hava, bunaltıcı sıcaklık. 
Alartı: Aydınlık. 
Allancak: Hamak. 
Alaşağı: Horonda eğilme. 
Alemeşkere: Alani, açıkça yapma.
Aluşuk: Devamlı gelen, alışkan. Ucu yanan odun. 
Amade: Hazır olan. 
Amel: İshal. 
Andaval: Salak, aptal 
Andır: Adı bilinmeyen, işe yaramayan. 
Andır kalsın: Uzak dursun.
Angaz: Büyük, ağır ve hantal eşya. 
Angut: Aptal, avanak 
Annak: Meydan, görünür. 
Annaklama: Gözetleme, bakma. 
Anlak: Açık alan.
Argış: Yük taşımada verilen mola. 
Arpacık: Gözde çıkan sivil. Ekilecek küçük soğan. 
Arı sokması: Arı ısırması.
Arkuru: Paralel. 
Arkurulamak: Yan tarafa doğru gitmek. 
Artuk: Yemekten arda kalan.
Aruk: Zayıf.
Aruklama: Zayıflama. 
Aşak: Yünden ip yapma aracı 
Aşar: Olgun turşu 
Aşana: Evlere giriş kısmı 
Aşırmak: Devirmek.Ters atmak.
Aşıkatma: Yarışma, rekabet. 
Aşlama: Meyve ağacına aşı. Ekleme.
Aşki: Olayın nedeni belli olması.
Aşmak: Geçmek.
Aştı: Geçti.
Atkı: Omuza alınan örtü, şal. 
Atlak: Dereden kolay geçme yer.
Atlama: Ayıklama. Fındık ocağını budama yapmak.
Avara: Hiçbir iş yapmayan, boş gezen.
Avcuk: Elin iç kısmı, aya. 
Avu: Zehir, orman güllü. 
Avuz: Doğum yapan ineğin ilk sütü. 
Ayam: Hava, hava durumu. 
Ayama: Takma ad, lakap. 
Ayalama: Koruma, yetiştirme.
Ayetse: Yavaş yavaş.
Ayırtlama: Temizleme.
Aykuru: Ters Yan. 
Aylak: Avare gezen.
Ayıkulağı: Zehirli bitki.
Azgun: Çılgın, deli. 
Azık: Yolculukta bahçede yenecek yemek.
Azma: Olduğundan fazla gözükme. Gelişme.
Azman: Melez. 
Azuk: Yolculuk yiyecekleri.

- B -


Bacca, bahça: Bahçe, fındık bahçesi.
Bacaklık: Eve giriş bölümü.
Bad: Koyun geceleme yeri. 
Baddal: Geniş, bol.
Bahalı: Fiyatlı.
Bakraç: Kuplu süt - su kabı.
Balçık: Çok sulu çamur.
Baldıran: Yabani bitki.
Bannak: Lokma. Yemekten bir parça almak. 
Bandırmak: Bulaştırmak, tadına bakmak.
Bannık: Yabani mor çiçekli bitki.
Bar: Beyaz küf.
Baraballi: Tabanca çeşiti.
Bardabaş: Çok gürültü yapan kişi.
Bat: Tahta avlu, çit.
Batıl: Geçersiz.
Batırma: Sokma, delme. 
Batman: Bir sürü. Ağır. 
Basuk: Zayıf cılız çocuk. Kısa, cüce.
Basur: Mayasıl. Kaşıntı.
Başak: Toplamadan kalan fındık. Soğlama.
Başiş: Hediye, armağan.
Bayak: Az önce, demin.
Bece: Gece.
Bed: Kötü, çirkin.
Beduru: Kuyu kazanı.
Bel: Çatal ağızlı tarım aleti.
Bellemek: Toprak işlemek.
Belertmek: Gözünü iyice açmak, korkutmak.
Berata: Tabanca çeşidi (markası).
Bere: Koyun sağım yeri. 
Beri: Burası.
Besbelli: Herhalde, belli ki.
Beşbıyık: Muşmula meyvesi.
Beter: Çok, fena.
Beylik: Fabrikasyon.
Bezene: Bezelye.
Bıldır: Geçen sene.
Bızdıklama: Hızla koşmak, tekme.
Bıllak: Parlak.
Biçik: Yeni doğan buzağı. 
Bibi: Büyük hala.
Bidutam: Az, biraz.
Bile: Beraber.
Billemek: Bir araya tolamak, biriktirmek.
Bileki: Ekmek pişirilen kap.
Bidorama: Azıcık.
Bisürü: Çok fazla.
Bişi: Önemli gizli söz.
Bit duma: Azıcık. 
Bittik: Çok az, minnacık 
Boduç: Ağaç kap. 
Bohça: Beze sarılarak taşınan eşya.
Bostan: Hıyar, salatalık, badem.
Boydak: Yalnız başına.
Boyuna: Sürekli, devamlı.
Bozaltı: Alacakaranlık.
Böce: Fasulye. 
Böçük: Böçek.
Böğün: Bugün.
Böğür: Göğüs.
Börmek: Uzun sesli öksürmek.
Börülce: Yabani bitki.
Bucaklık: Evlerdeki mutfak odası. 
Buğuz: Eziyet, zulüm. Kin.
Buğuz etme: Eziyet, zulüm etme. Kinlenmek.
Bukma: Ters çevireme, sıkma.
Bulaşuk: İspiyoncu.
Bunamak: Çok canı darlanmak, sıkılmak.
Buruk: Acı.
Buymak: Üşümek.
Bük: Düzlük arazi. 
Bükük: Eğri olan.
Büngüldemek: Yerinde duramamak. Oynak.
Bürük Sarmaşık otu
Bürümcek: Beyaz başörtüsü.
Büsumuk: Bunaltıcı, sıkıcı, kapalı.
Büz: Beton boru.
Büzük: Toplu, buruşuk, kırış.

- C -


Cadaloz: Geçimsiz, çirkef. 
Cahal: Bilgisiz, cahil. 
Cahdetmek: Azmetmek. 
Caht: Gayret, çaba. 
Camedan: Vitrin, cam arkası. 
Cam ışığı: Gaz lambası. 
Camadan: Keçi kılı sırt çantası.
Camış: Manda.
Canketme: Yeni anlama. Aklı başına gelme. 
Caplama: Az kalın kereste. çıta. 
Cara: Akıntı. 
Caranak: Sağanak yağmur.
Cavaloz: Sincap
Caydak: Yalnız, tek başına.
Caymak: Verdiği sözden dönmek.
Cayır: Çok şiddetli, hararetli.
Cayırtdak: Aniden birden bire.
Cazgır: Çok konuşan.
Cazı: Kurnaz, hırçın. Fesat kadın.
Ceccal: Çok yaramaz çocuk.
Celecoş: Keş pişirilerek yapılan yemek.
Celep: Koyun sürüsü, davalar. 
Cember: Başörtü çeşidi. 
Ceek Garga: Bağıran alakarga.
Cenderme: Jandarma. 
Cenik: Yaylaya göre sahil. 
Cepken: Yağmurluk
Cerahat: İltahap, irin. 
Cereme: Zahmet, eziyet, sıkıntı. 
Cerlemek: Sinirlenme, bağırma. 
Cıbban: Alkış.
Cıbıl: Yırtık pırtık giyinen, yarı açık elbise.
Cıbıldak: Çıplak.Yoksul. 
Cıddamuk: Sivilce. 
Cıdık: Daldan kuş kapanı.
Cıfır: İşe yaramaz. 
Cıftır: Çok hızlı şekilde. 
Cılga: Küçük ark, ince su yol. Dar yol. 
Cılk: Sulu bozulmuş yumurta. 
Cımbış: Komiklik, şaka. 
Cındık: Küçük. 
Cıngıl: Küçük su kabı. 
Cırank ettirmek: Vurmak, ses çıkartmak. 
Cırcır: İplik sarma aleti. Devamlı olan ses. Fermuar. 
Cırıfta: Küçük ekmek, kızartma. 
Cırıtla: Hamur işi yağda pişen lokma. 
Cırım cıngıl: Çok fazla. Yırtık, pırtık.
Cırmak: Kök, ağaç kökü. 
Cıs: Ateş, yakıcı. Yasak.
Cıscıbıl: Çırılçıplak. 
Cırtlık: Küçük çalıkuşu. 
Cızan: Oyunbozan.
Cızıltı: İnce sızan akan. İnce ses. 
Cızlavit: Lastik ayakkabı.
Cızmak: Çizmek. 
Cibilliyet: Soy, sülale. Secere. 
Cicik: Meme, göğüs.
Cidduk: Küçük sevimli çocuk. 
Ciğik: Küçük ses. 
Ciğikleme: Gizlice gözetleme.
Cilim: Yapışkan çam ağacı.
Cimbar: Harabe yer.
Cimcik: Cimdik.
Cinibiz: Keskin zekalı, kurnaz.
Cingan: Çingene 
Cıvış: Kendine bakmayan, bakımsız. 
Civirtmak: İshal. Oyundan çıkan. 
Cont: Lastik çizme, potin.
Cöbre: Suyu alınmış ezik üzüm posası.
Cöbül: Süzülecek üzüm şırası.
Cufar: Zehir.
Cufarlanmak: Sıcaktan bunalma. Zehirlenme. 
Cücük: Civciv. 
Cümbürcemat: Kalabalık.
Cürüm: Çevre, etraf.

- Ç -


Çakıldak: Olmamış ham meyve.
Çalan: Şelale.
Çaldırmak: Uyumak.
Çalık: Bakımsız, zayıf.
Çalım: Gösteriş, caka.
Çalımsatma: Gösteriş yapma.
Çalpalamak: Çalkalamak.
Çalpara: Kalaylı tencere. 
Çangal: Uzun fasulye sırığı.
Çapara: Çengelli demir.
Çarpık: Felçli.
Çaplama: Sallamak.
Çapula: Ayakkabı.
Çaput: Kalın bez parçası. Eski elbise.
Çardak: Çatı kısmı.
Çatma: Odalar arası tahta bölme.
Çatmak: Rastlama, rast gelme.
Çavgun: Sağanak yağmur.
Çavun: İz.
Çaytak: Bacakları dışa eğri kimse.
Çebiç: Keçi yavrusu, oğlak.
Çeç: Ayıklanmış tane fındık.
Çekek: Küçük gemi barınağı.
Çekerez: Bir tür sincap.
Çekişme: Ağız kavgası.
Çelik: Oyunda kısa çubuk.
Çençük: Kapı kilidi, mandalı.
Çendik: İşaret, iz.
Çenti: Dastardan yapılan süslü çanta.
Çentik: Çizik, kertik. Yiv.
Çeltuk: İçi boş fındık çotanağı.
Çepin: Küçük kazma.
Çepni: Karadeniz bölgesine yerleşen Türkmen boyları.
Çettüğüm: Kördüğüm.
Çıban: Büyük derin sivilce.
Çıbarca: Eğreltiotu çeşidi.
Çıkıntı: Evlere sonradan ilave edilen oda. Görülen uç.
Çıkrık: Yünden iplik yapma tezgahı.
Çılmık: İnce çubuk.
Çılpı: Doğrultu.
Çıngıl: Sakık, sallanan
Çıpır: Alaca, çok renkli.
Çıpırdak: Çok parlak renkli.
Çırakman: Küçük gaz lambası.
Çıtır: İnce sık dallı dikenli.
Çıtlaböcü: Ateşböceği.
Çıtlak: Ateş parçası, kıvılcım.
Çibre: Yazı yazma ucu, dolmakalem ucu.
Çiğselti: İnce yağan yağmur, çiğse.
Çil: Yeni çimlenmiş tohum.
Çileklik: Çalı çileği. Yaprağından çorba yapılan çilek. 
Çillenme: Tohumların çimlenmesi yeşermesi.
Çilli: Yüzü gözü benli.
Çimmek: Yıkanmak, yunmak. 
Çit: Küçük sebze bahçesi.
Çitemek: Dikmek tutturmak.
Çitlak: Küçük ateş parçası, kıvılcım. 
Çivil: Küçük tane. 
Çivit: Çekirdek. 
Çizelti: Hafif yağan yağmur.
Çomak: Kısa çubuk. 
Çort: Dikenli, fundalıklı alan. 
Çökelik: Yoğurttan yapılan kuru peynir.
Çömen: Ot yığını, otluk.
Çömez: Acemi. 
Çöllemek: Bahçeden meyve çalma.
Çölük: Küçük ağaç parçası, kuru ince dal. 
Çöpür: Keçi kılından yapılan dokuma. Çuval. 
Çöör: Mısırın alt sap kısmı. 
Çöten: Mısır kurutulan ambar, darı ambarı.
Çörtük: Yabani küçük armut ağacı. 
Çükelik: Çökelek, kurutulan ayran peyniri.
Çürük ayı: Temmuz, ağustos aylarına denir.

- D -


Da: Gösterme sıfatı.
Dadanık: Alışkın.
Dadanmak: Alışmak. Devamlı olmak. 
Dadduk: Çok sevimli. 
Dadlı: Tatlı.
Dağarcuk: Meşin deri çanta.
Dalaşma: Kavga etme. İt kavgası.
Dalgasuk: Dalgalı, dalgası yapısı olan.
Damlalık: Çatıların alt kısmı. 
Dandik: Eğri büyrü.
Dangil: Geveze. Dangalak. 
Darı: Mısır. 
Darlanma: Sıkılma, bunalma. 
Dastar: Yün ipliğinden kilim. 
Daşgun: Sel, çok yağan yağmur. 
Davun: Zehir, veba. Kötü. 
Dayança: Koltuk değneği, destek.
Dazırtlatma: Hava gönderme. Yellenme. 
Dayaşgan: Destek yapmak. 
Debertmek: Karıştırmak. Debelemek.
Debme: Sıkıştırma.
Değermen: Değirmen.
Değme: Dokunma, temas. 
Dekmük: Tekme. 
Denizlik: Pencere cam önü beton. 
Depebızdık: Takla atmak.
Depmek: Ayakla sıkıştırma, vurma.
Depreşme: Gelişme. Oynak. 
Depük: Kuru hava, ıslak olmayan, kuru.
Derbey: Lüks lastik ayakkabı.
Derleme: Toplama.
Derlen: Toplan.
Derviş: Okumuş, hoca.
Deşme: Delik açma, patlatma, yırtma. 
Derbey: Kaliteli lastik ayakkabı.
Deydağa: İşte orada.
Deyha: İşte burada.
Deze: Teyze. 
Dırmaç: Elörgüsü iplik.
Dıtdırıbızdık: Baldırı çıplak. 
Dıvılcık: Dolu Tanesi.
Dip: Ağaç altı. En son yer.
Dibek: İçinde mısır buğday dövülen oyuk taş.
Dible: Pirinç, bulgurla yapılan lahana yemeği.
Didinmek: Çok uğraşmak, çalışmak.
Didişme: Tartışma, yoluşma.
Dikme: Meyve fidanı. 
Dildan: Kıskaçlı böcek.
Dillendirmek: Herkesce bilinilen, dedikodu, yaymak. 
Dilmek: Kesme, bölmek. 
Dingildeme: Sallanma, oynak, sağlam olmayan, 
Dingin: Durdun, sakin. 
Dirgen: Ot toplama tırmığı, ağaç yapa. 
Ditmek: Tırnakla kaşımak, karıştırmak. 
Dişemek: Biyeleme, keskin hale getirme. 
Divit: İplik boyası. 
Divildek: Çok hareketli.
Divrin: Bir ağaç türü.
Divron: Ucu V şeklinde uzun sopa. 
Diyelmek: Ayakta durma. 
Diyek: Ayakta dik duran 
Dizme: Tahtadan oda bölmesi. 
Dizlik: Uzun paçalı don.
Dobuş: Sivriliğini kaybetmiş, körelmiş.
Dongurak: Büyük çan 
Doh: Dikkat çekmek. 
Domagöz: Bezelye haşlaması. 
Domalmak: Oturmak, bir yer çökmek. 
Donatmak: Hazırlamak, süslemek.
Dolamak: Sarmalamak.
Dolaşmak: İpliklerin karışması. 
Doruk: Ladin ağacı.
Dozik: Dangalak, başıboş. 
Dozirik: Delik fındıktan yapılan topaç şeklinde oyuncak.
Dömelmek: Bir yere yarım oturmak.
Dömen: Dümen.
Dönbek: İri yuvarlak.
Döngel: Muşmula ağacı.
Döş: Göğüs kemiği.
Döşek: Yer yatağı.
Döşlük: Kolsuz yelek.
Döşürmek: Toplamak, hasat etmek.
Döşürücü: Dilenci.
Dulanmak: Çok sevmek. Sevinç belirtmek.
Dundar: Üstü kapalı yer, sakin yer.
Dutak: Kulpsuz elbezi.
Düdek: Olgunlaşmamış meyve tomurcuğu. Gonca.
Düdüklük: Düdük yapılan bir ağaç çeşidi.
Dürzü: Yaramaz insan.
Düşgün: Fakir fukara.
Düşük: Erken olan, doğan.
Düşün: Mola, ara verme.
Düve: Yaşına gelen genç inek.

- E -


Ebegümeci: Yemeği yapılan yabani bitki.
Ebelik: Geniş yapraklı bitki.
Ebeguşağa: Gökkuşağı. 
Ebrimek: Erimek, eskimek. 
Ece: En iyisi. Âlâ, güzel.
Ecir: Yapılan davranışın karşılığı. Olacaklar.
Ecünnü: Cin. 
Efgurma: Sürekli bağırma. 
Efil: Yanma hissi. Esmek
Efsi: Ucu yanmış odun.
Efrini almak: Acıdan dolayı aklını almak.
Eğercek: Yün iplik eğirme aleti, kirman.
Eğraltlık: Bir tür imece. 
Ehel: İyi, güzel. Usta. 
Ekinci: Güneyli. Güneyde iç bölgelerde yaşayanlar.
Elçi: Evlilikte aracı olan kimse. 
Elektirik: Pilli el feneri.
Elguvan: Mor renkli çiçekli ağaç.
Elleme: Dokunma.
Elleşme: Takılma, uğraşma, şakalaşma.
Elikgeçi: Geyik, yabani keçi. 
Elmek: Avuç dolusu.
Ellik: Eldiven.
Elti: Kardeş eşleri gelin.
E mi: Oldu mu, tamam mı.
Emmi: Amca
Emlek: Tutam, demet, buket.
Encamı: Toplam, topu topu, olancası.
Entari: Kadın elbisesi.
Enni: Geniş.
Enük: Köpek yavrusu.
Erikme: Şımarma. 
Erinmek: Üşenme, çekinme.
Erzak: Kullanılan ihtiyaçlar.
Erzem: Gerekli, lazım.
Esbap: Elbise, çamaşır.
Essah: Gerçek, hakikat, ciddi.
Eşkere: Açıkça, aleni yapılan.
Eşmek: Toprak kazmak.
Eşü: Ekşi, acı. 
Eşün: Ekmek çevirme aleti.
Eteklik: Etek
Eviik: Üveyik kuşu.
Evcimek: Eli ev işlerine yatkın.
Ezentere: Turşu yapılan yabani bitki.
Everme: Evlendirme. 
Evcülük: Çocukların aile oyunu.
Evlek: Bir dönüm arazi. Mantar.
Evsi: Bir kısmı yanık odun parçası.
Evlürür: Yeterli, tamam.
Evza: Kibrit.
Ey: Bir seslenme biçimi.
Ey vermek: Seslenen kişiye cevap vermek.
Eyhe: Başkasına göre hava hoş.
Eylenmek: Oyalanmak, vakit geçirmek.
Ezgün: Çok olgun, yumuşak.
Ezme: Çiğneme. 
Ezber: Akılda tutma.
Ezük: Çok olgun meyve, yumuşak.

- F -


Fagaz: Bir tür armut çeşidi. 
Fanila: İçlik, iç elbisesi.
Fanle: Kollu atlet. 
Fanya: Gaz lambası çeşidi.
Farfar: Şişeden yapılan gaz lambası.
Farfara: Bir tür meşale.
Farime: Çok hafif.
Fasarak: Hafif.
Fasile: Kuru fasulye.
Faşırtı: Ses bozukluğu.
Faşlak: Kötü, bozuk.
Fayrap: Ucu ateşli odun parçası.
Feğelfeşkil: Paramparça.
Felfekiç: Buruşuk, yırtık, parçalanmış.
Fellah: İçten pazarlıkçı, sahtekar, kurnaz.
Fellik: Bir telaş.
Fer: Derman, kuvvet, hal.
Fene: Çok, fazla.
Ferik: Piliç, genç tavuk.
Ferimek: Hafiflemek.
Feriştah: En iyisi, en güzeli.
Feşel: Yaramaz.
Fetir: Sacda pişen buğday ekmeği.
Feyri: Renk. Yüz rengi.
Fıraktı: Çubuklardan örülmüş çit.
Fırfıkıç: Ağzına kadar dolu, sıkışık.
Fırıç: Pişirilmiş meyve.
Fırın darısı: Fırında kurutulan mısır.
Fırtana: Fırtına, yağmur.
Fışırtmak: Fırlatıp atmak.
Fışkı: Dışkı.
Fıydırma.: Kaldırıp atma.
Fiğ: Yemek yapılan bir bitki. 
Fingirdek: Çok hareketli oynak.
Finnuri: İdare lambası. 
Firavun: Art niyetli, fenalık düşünen kişi. 
Fiske: Yavaşça.
Fişmanca: Birileri.
Fittik: Ağaç kabuğu, düdük.
Fodul: İtiraz eden.
Fokurdamak: Kaynamak. Sinirlenmek
Fol: Follukta tek olan yumurta.
Follamak: Kabuğundan ayıklamak. 
Folluk: Tavuğun yumurtladığı yer.
Foltak: Bolca, geniş, büyük.
Foni: Kaba su doldurmaya yarayan gereç.
Fosaldak: Suyu çekilmiş, susuz.
Förtlek: Dışarı fırlamış nesne.
Förtleme: Kaynama.
Förtletmek: Ateşte kaynatmak.
Fösük: Dişsiz, dişleri sökülmüş.
Fuzuli: Boşu boşuna, gereksiz.

- G -


Gaale: Dikkat, dikkate alma. 
Gabalak: Yabani bir bitki. 
Gaban: Yamaç, bayır.
Gabzımal: Manav, sebze meyve satıcısı. 
Gaccuk: Kadar. 
Gacır: Fındığın yaş kabuğu. 
Gacırgucur: Sürekli ses yapan, gürültü. 
Gadaklı: Dertli. Sorunu olan. 
Gadimi: Sürekli, ikide bir.
Gadurgudur: Sürekli gürültü, ses.
Gaflet: Dalgınlık. Yanılgı. Durgunluk. 
Gagiliç: Biçimsiz, şekilsiz.
Gagit: Kuru. Dölsüz.
Gagmuk: Parmakları bükmek.
Gağşatma: Oynatma. Gevşetmek.
Galemlik: Baca. 
Galabalık: Kalabalık, çokluk. 
Galdirik: Yemek yapılan yabani bitki.
Gallenguç: Kırlangıç kuşu.
Galeze: Angarya yapılan iş.
Galistör: Kalisör. 
Galp: Zamanı dolmuş. Geçersiz.
Gamalik: İşe yaramaz, uyuşuk. 
Gambak: Kel. Düz. 
Gambazlama: Başkasına söyleme. Kandırma. 
Gamsalak :Aptal.Vurdumduymaz.
Ganayaklı: Mazlum, sessiz, uslu, sakin, uysal. 
Gancık: Dişi köpek. 
Ganayak: Uslu, sakin, olgun, gariban.
Gandak: Eğrelti dikiş. Tutturma. Ekleme.
Gandaklama: Dikiş atmak.
Gandurmak: Bir kişiyi kandırmak.
Gapcuk: Yara kabuğu, üst kabuk
Gapı: Evin ön kısmı. Kapı.
Gararbazar: Yaklaşık olarak, göz kararı, aşağı yukarı. 
Gara lastik: Lastik ayakkabı. 
Garamuk: İçi çürük fındık. 
Garavu: Ormangülü. Pembe çiçekli.
Garçaşturma: Kurcalama, katıştırma, takıştırma, tahrik etmek. 
Garduf: Patetes. 
Garegen: Yabani diken.
Garer: Karar. Tam kıvamı.
Gargara: Karıştırma.
Gartoloz: Yaşlı.
Gartopu: Patetes, gartobak.
Gartobak: Patetes, yerelması.
Garsamba: Fazla olan eşya.
Gasavet: Dert, sıkıntı. 
Gasla: Yalan.
Gasmak: Germek, sıkıştırmak.
Gasmuk: Çam kabuğu altı zarı. Kabuk.
Gasmuklu: Çok pis. Kirden kabuk bağlama. 
Gatık: Ayran. Aparetif yemek.
Gasıttan: Kasıtlı olarak, mahsus.
Gavlayan: Çınar ağacı.
Gavsuk: Fındığın dışındaki yeşil kabuk. Çotanak.
Gavsun: Fındık çotanağı.
Gavun: Bir armut çeşidi.
Gavunç: Sıkma. Eneme, hadım.
Gavut: Kuru ahlat unu.
Gaybana: İşe yaramaz, hayrı olmayan. 
Gaybet: Arkadan konuşma.
Gayde: Türkü, nağme.
Gaydelenmek: Kendi kendine türkü söylemek.
Gaymak: Çok güzel. 
Gaymam: Benim güzelim.
Gaza: Kaza. Yaralanma.
Gazel: Kuru yapraklar. 
Gazelen: İstemeden olan kaza.
Gebic: Kenarı düzgün olmayan. 
Gebiçci: Değirmenci. 
Gecin: Ayıklanmış fasulye kabuğu. 
Geçe :Karşıyaka
Geçek: Merdiven, iskele. 
Geçi: Fena şey. İnatcı insan.
Gedik: Oyuk, çukur.
Gedük: Çok oyuk yer.
Gegecen: Bir çeşit orak. 
Gelberi: Tırmık. 
Gelek: Yaprak. 
Gelgeç: Merdiven, iskele. 
Gelincik: Küçük yabani hayvan. 
Gelinçi: Düğün alayı. 
Gelişin: Gelince, geldiğin zaman.
Gemük: Kemik 
Gendeme: Olmamış mısır koçanı 
Gergen: Dikenli sarmaşık. 
Gerce: Sarmaşık. 
Gertik: Çetene, yiv. 
Gevmek: Ağızda çiğnemek.
Gerevü: Ucu çatallı dalları çekme sırığı.
Gerzek: Geri zekalı. 
Gevük: Kuru odun parçası. 
Gı: Kız anlamında.
Gıbrağa: Kurbağa. 
Gıcık: Sinir bozucu. 
Gıcır: Yeni.
Gıcırgıcır: Yepyeni. 
Gıcırık: Dönen ağaç oyunu. 
Gıç atmak: Hayvan tekmesi. 
Gıdık: Küçük kuplu sepet. 
Gıdım: Küçük parça.
Gıdmık: Zerre kadar, küçücük.
Gılla: Sıradan. Dümdüz. Çok yoğun.
Gıllak: Yağlı parlak. Kaygan. 
Gımbıl: Oynak
Gınak: Bıkmak, usanmak. 
Gınnap: İp. 
Gılık: Kıyafet, görünüm. 
Gılkuyruk: İnce uzun. Mızmız. 
Gıpcık: Meyve sapı. 
Gıpta: Kıskançlık 
Gırağı: Donmuş sabah çiğsesi. 
Gıran: Tepelik arazi yerler.
Gırdap: Düğüm. Dönen kıvrılan su. 
Gırkmak: Tıraş etmek. 
Gırklık: Koyun yününı kırkma aleti. 
Gıksı: Kıskaç. 
Gısmak: Sıkma, çimdikleme.
Gışmık: Hayvan tekmesi, çiftte. 
Gıt: Az olan.
Gıtlık: Yoksukluk, açlık. 
Gıvırzıvır: Öteberi. Küçük eşyalar. 
Gıynak: Tekleme fındık çotanağı.
Gıymık: Küçük ağaç parçası. 
Gibcak: Ağaç budağı.
Giçimik Olmak :Sabırsız olma.Rahatsız olmak.
Gidişme: Kaşınma. 
Gilik: Yuvarlak küçük ekmek. 
Girebi: Dal kesmekte kullanılan küçük balta. 
Girinti: Tırpan. 
Girişme: Başlama. 
Gobca: Düğme. 
Godura: Oyunda küçük düz taşlar. 
Gofil: Fıçı.
Gofti: Haylaz, işe yaramaz. 
Gogil: Saç örgüsü, ensede toplanan saç topuzu. 
Goğuk: Delik. Ağaç kovuğu.
Goğuz: Aralık, hafiften açık.
Gohnik: Yaşlı kimse. Moruk.
Gol: Kol, raf.
Golan: Odun taşıken sırta sarılan ip. Semer.
Golit: Taş fırında pişen ekmek. 
Gomit: Balık çeşiti. 
Gonak: Süslü büyük ev.
Gonuk: Bir yere konmuş.
Gopca: Düğme.
Gopuk: Bağlantısı olmayan
Goruk: İçi boş fındık.
Goşmak: Avuç içi. Yanına ekleme. 
Goşama: Avuçlama, avuç ölçüsü. 
Got: Külek, ölçü kovası.
Gotkafa: Büyük, kalın kafa. Salak.
Gotmak: Kısa küçük ağaç kütük. 
Govuk: Çukur, mağara.
Goya: Sanki, yani, güya. 
Gozak: Olgunlaşmamış, ham meyve.
Gozalak: Çam ağacı kozalağı. 
Göbel: Köpek yavrusu. 
Göbelek: Şişman, yuvarlak.
Göçük: İçeri batmış. Uçurum.
Göden: Su kurbağası.
Göfterek: Avare, haylaz. 
Göğ: Yeşil. Olgunlaşmamış.
Göğnümek: Meyvenin yumuşaması.
Göğnük: Yanık, ateşli kül.
Göğsükızıl: Bir kuş çeşiti.
Göğvü: Gökyüzü.
Göğü: Yeşil.
Gölük: Yük hayvanı. Katır. Hayvan sürüsü.
Göreslenmek: Birini göresi gelmek, hasret, özlem. 
Görpe: Taze, yeni.
Gön: Hayvan derisi.
Göscek: Gözlük.
Göze: Suyun topraktan ilk çıktığı yer. 
Gukguk: Gugukkuşu.
Gulk: Kuluçka olmuş tavuk.
Gumbul: Sepet.
Guruş taşı: Ocak başı raf çıkıntısı.
Guşak: Bele bağlanan giysi.
Guşluk: Sabah vakti. 
Guvak: Başta bulunan kepek. 
Guytak: Çukur yer. Kuyu.
Gübür: Toz birikintisi, toz kırıntısı.
Güdüne: Mısırı alınmış kozalak.
Güçenme: Alınganlık gösterme. Alınmak.
Gücük: Küçük, ufak. 
Gücük ayı: Şubat ayı.
Gücüktene: Yaylada çayır bitkisi.
Güdine: Mısır koçanının odunsu kısmı.
Güçük ayı: Şubat ayı.
Güfe: Ağaçtan yapılan kap, fıçı. 
Güfine: Hayvan yalı konan ağaç kap.
Gügüm: Bakır su kabı, büyük ibrik.
Güllük: Eğreltiotu.
Gümbül: Birden yuvarlanma.
Gün darısı: Güneşte kurutulan mısır.
Gündelik: Yevmiye.
Gündelikçi: Yevmiyeli işçi.
Günni: Evden uzak bahçe, orman. 
Gürgen: Kayın ağacı.
Güsgün: Dargın.
Gütmek: Korumak, sahip çıkmak.
Güveği: Damat.
Güvenek: İnekleri ısıran büyük sinek, atsineği.
Güveç: Ağaçtan yapılan kap.
Güverme: Yeşerme, üstü yeşillenme.
Güzine: Yemek, ekmek pişirilen fırınlı soba.
Güzlek: Yayla dönüşü sahil.
Güzlük: Yayla dönüşü hayvan beslenen yer.
Güzün: Sonbahar.

- H -


Haarda: Nerede.
Hau: İşte bu.
Haura: İşte şurası.
Haböle: Böyle.
Habu: Bu. 
Habura: Burası. 
Hacat: İhtiyaç. 
Haccak: Güzel. 
Haçan: Madem, öyle ise.
Haçan ki: Ne zaman ki.
Hadi: Başlama, başlangıç.
Hakırtı: Gürültü. 
Halatım: Kadar, bu ana gelene dek. 
Halefet: Sohbet, muhabbet. 
Halik: Küçük çakıl taşları, küçük taşlar. 
Halpıtmak: Yiyecek, yoğurt yemek. 
Haltuk: Hayvan bağlama ipi, tasma. 
Hamamlık: Banyo odası.
Hamayli: Boyuna takılan üçgen muska.
Hambar: Ambar, kiler. 
Hametmek: Yemek yeme, lokma yutma.
Hampal: Biraz zor.
Hamtevek: Sarılan uzun yabani bitki.
Hanum: Kadın.
Hapap olmak: Aniden karşılaşmak. yolları kesişmek.
Happak: Sade yoğurt. 
Haptirik: Delidolu. 
Harar: Çubuktan yapılan büyük örme sepet. 
Harhar: Yoğun çalışma.
Harez: Boş arazi.
Harın: Dayanaksız.
Harız: Terkedilen boş tarla. 
Hark: Su kanalı. 
Hartama: Çatıya kaplanan ince tahta.
Has: İpek, parlak kumaş. Ona özgü. Yakıştı.
Hasbağal: Dostluk kurma. 
Hasbel: Az buçuk. 
Haset: Kıskanç, fesat. 
Hasgız: Hanım hanımcık, nazik. 
Haşara: Yaramaz çocuk. 
Haşıl: Mısır yarması yemeği. 
Haşimdi: Şu anda, hemen, tam şimdi.
Haşlak: Yakıcı, kavurucu. Yarı pişmiş.
Haşöle: Şöyle.
Hauşu: İşte şu.
Hatça: Hatice adının yöresel söylenişi.
Haus: Hafız adının yöresel söylenişi. 
Hatırtı: Gürültü.
Havli: Güç, kuvvet, derman 
Havruz: Çocuk lazımlığı.
Havse: Hafize adının yöresel söylenişi. 
Hayan: Yineleme, yola gitme.
Hayana: Önden, devamlı. 
Hayat: Eve giriş bölümü, balkon, antre. 
Haybiye: Boşuna çalışma, yorulma. Boşuboşuna.
Hayda: Böyle mi olacaktı? Buda ne?
Haydi: Gel. Gelmesi için sesleniş. 
Hayhay: Olur. Yerine getirme. 
Haylaz: Avare dolaşan. 
He: Evet, onaylama. 
Heder: İşe yaramaz. Kaybolmak. 
Hedik: Karda batmayan ayakkabılık.
Hela: Tuvalet.
Helenpir: Külüstür, angaz.
Helim: Halim adının yöresel söylenişi. 
Helle: Undan yapılan sulu çorba. 
Hendek: Derin kazılmış çukur, sınır. 
Henki: Şımarık.
Henkirleme: İhtiyarlamak. 
Hennük: Islak, nemli, tavlı. Verimli yağmur.
Hepek: Kapak. Gizli geçit kapağı.
Hepenk: Evlerde gizli geçit. 
Hepirhepir: Alelacele. 
Herdem: Her zaman. 
Heri: Henüz. Pekiştirme. 
Herk: Toprağı sürme işi. 
Herkleme: Tarlada çalışma. 
Herkeş: Elalem, herkes 
Herkiş: Açıkça yapılan. 
Hers: Hırsla karışık, sinir.
Herslenmek: Sinirlenmek.
Hevlane: Küçük tencere. 
Hevle: Aynı, öyle. 
Hevlek: Bir mantar çeşidi.
Heyleme: Hayvanlara seslenme.
Heysin: Hasan adının yöresel söylenişi.
Hıltak: Sallanan. Bol.
Hılli: Göründüğü gibi olmayan.
Hımbıl: Uyuşuk.
Hımetmek: Lokmayı ağza almak, yemek.
Hınç: İntikam, kin.
Hınçahıç: Tamam. Ağzına kadar dolu olan.
Hınkırmak: Sümkürmek.
Hıntak: Gevşek, tıkız, sıkı olmayan.
Hınzır: Gizli, art niyetli. Fesat.
Hırpani: Biçimsiz giyinen. 
Hırpetmek: Birleştirmek, eklemek. Örtmek.
Hırtlama: Ezerek parçalama.
Hırhızan: Çoluk çoçuk.
Hışım: Birden hareketlenme.
Hışır: Yıkık, dökük, eski, kullanılmaz.
Hışırlak: Yarı eski, eskimiye başlamış.
Hıtlamak: Kesmek, parçalamak.
Hıtır: Mısır kırması, yarma.
Hıytık: Yırtık, parçalı. 
Hıza: Sıra, dizi. 
Hızan: Çocuk.
Hızar: Büyük testere.
Hızım darı: Zayıf mısır.
Hilefsiz: Saf, temiz, pürüzsüz.
Him: Duvar temelinin toprağa oturduğu yer.
Hirtik: Geçimsiz, dirliksiz. Fesat çıkaran.
Hodul: Kaba, kabaca.
Hoğol: Çabuk olma. 
Hoğoldama: Çabuk koşma. 
Hokka: Mürekkep.
Hokkabaz: Cambaz.
Holasa: Gelişigüzel yapılan iş.
Hollak: İçi boş.
Hollama: Fındık ayıklama, taneleme.
Hombul: Kaba davranan insan. Şişman.
Homhom: İnsanlarla fazla konuşmayan.
Honça: Küçük yün torba.
Hopalak: Tombul.
Hopcin: Fasulyeli, soğanlı lahana yemeği.
Hopculama: Zıplama.
Hoplama: Yüksek yerden atlama.
Hopul: Unun tortusu. 
Horon: Bir araya gelerek oynanan oyun.
Horsa: Heves.
Horsasını almak: Hevesini almak.
Horsası geçmek: Hevesi geçmek. 
Hortlak: Hayalet. Cin.
Hortik: Küçük yavru.
Hotur: Bodur kalmış ağaç.
Horuk: Ağaca çıkmayı önleyen diken.
Hoşafın suyu: Yağsız tatsız.
Hoşaf: Suda pişirilen meyve. Komposto.
Hoşkil: Bir tür kağıt oyunu.
Hoşmak: Fasulye ezmesi.
Hoşran: Yemeği yapılan yabani bitki. 
Hoşthoş: Köpek kovalama
Hoşuran: Yabani bitki.
Hoyda: Hep beraber, birlikte.
Hoyrat: Başıboş, avare dolaşan.
Hozan: Sık çalılık.
Höl: Çok sulu, ıslaklık. 
Höllük: Hayvan yemliği. 
Höldirik: İçi dışı görünen. Basit yapıla eşya.
Höldüredek: Birdenbire. Bir yudum.
Höltek: İşi bitmiş, süresi dolmuş.
Hörelenmek: Kafa tutmak, dayılanmak.
Hörük: Dikenli çalılık.
Hörenek: Dikenli korumalık.
Hösdüremük: Tatsız, içilemiyen çay.
Höshöldürek: Çok cıvık sulu hamur.
Hörtük: Ayı yavrusu. 
Höşül: Bozulmuş ezilmiş meyve, sebze.
Höşmek: Ekmek ezmesi.
Hulukcu: Çok kalabalık.
Huy: Alışkanlık.
Hütceten: Aniden, birdenbire, beklenmeden olan.

- I -


Ibalı: Nemli, ıslak. 
Ilgın: Baygın. 
Iltak: Sallanan. Oynak.
Imık: Sıcak.
Imımak: Isınmak. 
Ipımık: Çok sıcak.
Ipol: Kuşların düzgün uçması. 
Irgag: Gevşek, bol olan. 
Irgamak: Sallama. 
Irganmak: Sallanmak, kımıldamak, hareket etmek.
Irgat: Amele, işçi.
Irıb: Yöntem, püf noktası.
Isgarbin: Ayakkabı, kundura. 
Islak: Sulanmış, yaş. 
Islık: Ağızla çağırma, tiz ses.
Istınka: Kap ağzına kadar dolu. 
Işgın: Fındığın taze sürgün dalları. Fındık filizi. 
Işımak: Gecenin aydınlanması. 
Işıldak: Bir çeşit gaz lambası. 
Işmal: Yeni taze sürgün. 
Işmar: Göz ile işaret etmek.
Iymak: Sermek, yaymak.

- İ -


İbrik: Kuplu su kabı.
İçellenmek: Üzülmek, alınganlık göstermek. 
İçlik: Gömlek.
İğdiç: Eğri bacaklı.
İkretmek: Tiksinmek, nefret etmek.
İlenmek: Beddua etmek.
İleriki gün: İki gün sonrası. Önceki gün.
İlik: Düğme deliği. Kemik içi.
İlistir: Delikli bakır süzgeç, metal kalbur, kevgir.
İlmek: Düğüm. 
İndem: O kadar değil. 
İnme: Felç olma.
İrepata: Ekmek yapmaya yarayan.
İrin: İltahap, cerahat
İs: Duman, ateşten çıkan duman lekesi. 
İsin: Hüseyin adının yöresel söyleme. 
İskembi: Sandalye.
İsti: Sıcak.
İstif: Yığın, öbek yapma.
İşmak etmek: Baş, göz ve elle işaret etmek.
İtdirseği: Arpacık.
İyicene: Hepten, iyice.
İzavra: Köle, amele.
İzmarit: Sigara artığı. Bir balık.

- K -


Kabakcı: Ordululara verilen ad. 
Kabarcık: Sivilce.
Kabcuk: Boş fındık kabuğu. 
Kaçmak: Koşma.
Kağat: Kağıt.
Kahyası: İlgili, alakadar. 
Kakma: Çivileme, vurma.
Kakmuklamak: Yumrukla itip kakalamak.
Kaliser: Şebinkarahisar.
Kaltak: İşe yaramaz.
Kambak: Düz yuvarlak. Kel, dazlak.
Kanca: Askı çengeli.
Kancık: Dişi köpek.
Kanma: Doyma. İnanma. 
Kapçak: Su toplama çukuru, yalak. 
Kapşon: Giyeceklerin başlığı.
Karaltı: Gece belli olmayan nesne.
Karakış: Aralık ayı.
Kara lastik: Lastik ayakkabı.
Karatavuk: Bir çeşit kuş.
Karduf: Patetes.
Karşıgeçe: Karşıyaka.Derenin karşıyakası
Karşılama: Bir Giresun oyunu. Geleni bekleme. 
Kasele: Ayarlama.
Kasnak: Yuvarlak tahta. 
Kaş: Dik bayır, kaya. 
Kaşmir: Parlak kumaş. 
Katakulli: Üçkağıtçılık. Oyun. 
Katır: Yük hayvanı. 
Katran: Zift.
Katuk: Ayran.
Kav: Kuru ağaç mantarı. 
Kavşatma: Genişletme, yumuşatma.
Kavruk: Çok kurumuş.
Kavuma gitme: Düğünde gelin evine ziyarete gitmek.
Kavut: Kuru. Kepekli un.
Kaykıl: Yana kayma, öte gitme. 
Kaynar: Çok sıcak olan.
Kaynarı: Ölmeyesice (azarlama deyimi).
Kaynana: Eşlerin anneleri.
Kaynata: Eşlerin babaları. 
Kayıncı: Hanımın erkek kardeşi.
Kayıntı: Aperatif yapma, hafif yemek yeme.
Kaytarmak: Bir işi bırakıp gitmek, kaçmak.
Kazma: Tarım aleti. Toprak eşeleme.
Kebelek: Kelebek. Uçan böcek.
Keçe: Keçi kılından dokuma. Sert dokuma.
Keçemen: Kertenkele.
Keçibaş: Yarı kel kimse.
Keçilik: Yabani ağaç.
Kef: Curuf, tortu.
Kefli: Kir, kirli.
Kehlibar: Elmas. Pırlanta.
Kekeç: Kekemen.
Kelep: İplik çilesi.
Kelçük: Meyvelerin iç kısmı, meyve koçanı.
Kelle: Mısır koçanı.
Kelek: Hayvan çanı.
Kelem: Karalahana gövdesi.
Kelepir: Bedava, avanta.
Keleplemek: Fırlatıp atmak.
Keller: Kertenkele.
Kelif: Basit yapılışlı sığınak. Baraka. 
Kelpenti: Çivi sökme aleti, kerpeten.
Kemçük: Biçimsiz. Çukurca.
Keme: Büyük fare.
Kemre: Hayvan gübresi. 
Kendir: Kenevir. 
Kenef: Tuvalet.
Kerenti: Tırpan.
Kesek: Kısa çubuk. Kuru toprak parçası.
Kesik: Yara, yaralı.
Kesmük: Tahıl başağı.
Kestirme: Kısa mesafeli yol. 
Kesitmek: Dedikodu yapma. 
Keşan: Başa, bele bağlanan yöresel örtü. Peştembal.
Keşap: İçilebilinir berrak temiz su.
Keşgül: Sukabağı, su kabı.
Keşik: Dizi, sıra. 
Keşir: Meyvenin yenilmeyen kısmı.
Ketenpere: Yalan, dolan. Kandırılma.
Ketun: Elisıkı, cimri. Bağlı.
Kevgir: Süzgeç. 
Keyfanı: İhtiyar kadın, kocakarı.
Keyif: Rahatlık, yatmak.
Kıble: Güneyden esen rüzgar.
Kıllak: Cılalı, kaygan, parlak.
Kımıldamak: Ayağa kalkmak, hareket etmek.
Kıpkızıl: Çok kırmızı.
Kışkış: Kovma, gönderme.
Kışla: Böğürtlen kaplı orman.
Kıt: Çok az bulunan.
Kıvrıl: Eğri, bükük.
Kıymık: İnce odun parçası.
Kıytırık: Hafif, işe yaramaz, değersiz.
Kızıl: Olmamış, ham.
Kile: Ağırlık ölçüsü.
Kiltik: Küçük sabun parçası.
Kivra: Tutarsız kadın - kız.
Kiraz ayı: Haziran ayı.
Kiraz duzlusu: Kirazın tuzlu salamurası.
Kirko: Tirizma vurma aleti.
Kodaman: Yaşlı zengin kimse. 
Kof: İçi boş.
Kofil: Fıçı.
Konuşuk: Söz birliği. Laf, söz.
Kopça: Düğme. Kısa bacaklı kimse.
Kopil: Küçük çocuk. 
Kopuk: Bağlantısı olmayan. Serseri.
Kor: Ateş.
Korgon: Mısır çorbası.
Koruk: İçi boş fındık. 
Kot: Tahıl ölçüme kabı. 
Kotmak: Ağaç tabura. 
Köhne: Çok eski. 
Kökçeğiz: Küçücük ağaç kökleri. 
Kökleme: Fındık fidanı. 
Köm: Toprak ev. Hayvan ağılı.
Kömeç: Kuru ağaç parçası.
Kömsük: Kısa küçük mısır koçanı.
Kömüş: Manda.
Kösere: Yuvarlak bileği taşı. 
Kösmük: Sigara izmariti.
Köstü: Köstebek. 
Köstüre: El ile çevrilen bileği taşı.
Kötek: Dayak. Kısa deynek, sopa.
Köz: İyi yanmış odun, ateş. 
Krizma: Toprağı derin kazma. 
Kub: Tutulacak yer, sap.
Küçüleme: Çember ile sıkı baş bağlama.
Kuduruk: Kuduz. Deli hali olan.
Kufa: Tahta su kabı.
Kulaç: Açılan iki kol arası.
Kulaklı: İki kulplu tava. 
Kulübe: Küçük tek odalı yapı.
Kuma: Aynı erkekle evli kadınlar.
Kuytu: Çukur. 
Kuzlak: Kuzeye bakan, fazla güneş almayan.
Külek: Yuvarlak tahta kap. Ayran kabı.
Külek kafalı: Büyük kafalı. Geç anlayan.
Küllük: Ocakbaşı kül toplanan yer.
Külür: Bezelye.
Külüstür: İşe yaramaz, eski.
Kümbet: Değirmen unluğu. Büyük ağaç kap.
Kümbül: Kambur. 
Küpbaş: Koca kafalı, başı büyük.
Küpü: Baltanın sırtı, arka tarafı. 
Kürtük: Buz tutmuş erimeyen kar yığını.
Kürümek: Temizlik yapma. Kar temizlemek.
Kürün: Su içilen (alınan) ağaç çeşme.
Kütmek: Küçük tahta oturak. Tabure.
Kütük: Kalın kereste. Kesik ağaç kökü.
Küveç: Ağaçtan yapılan kap.

- L -


Lapçin: Takunya.
Lavaş: Yassı yumuşak ekmek. Pide.
Laz armudu: Giresun’da yetişen bir armut çeşidi.
Leftir: Karışık.
Lepelek: Hafif, ince, tül.
Leş: Hayvan ölüsü.
Lobut: Büyük değnek. Şişman iri kimse.
Lobya: Kuru fasulye. 
Lomya: Taze fasulye.
Löç: Islak. Suya doymuş.
Lök: Çok sulu.
Löküz: Tüplü ya da gazlı parlak ışık veren lamba.
Lül: Undan yapılan tavuk yemi.
Lülemek: Bir şeyin ucu yontma, sivriltme.
Lülü: Yemlemek için tavuğu çağırma.

- M -


Mabeyin: Oda. Bölme.
Macir: Göçmen.
Macirce: Göçmenlerin konuştuğu dil, şive.
Mada: İştah.
Madalı: İştahlı.
Madema: Niçin, neden. 
Mafir: Defa, kere, kez. 
Mağatcama: Meğerse, onun için.
Mağzer: Tüfek, mavzer.
Mahna: Mazeret. 
Mahnalık: Sebep, dayanak.
Mahlukat: Yabani havyan.Yaratık.
Makluvat: Zayıf yabani hayvan. 
Maksus: Yalandan, kandırmaca. 
Makta: Orman kesim yeri. Arazi bölümü.
Malak: Manda yavrusu.
Mam: Bir tür oyun.
Mamali: Peynir küçük kurdu. 
Mandalin: Mandalina. 
Mapus: Cezaevi. 
Marguç: Biberon. 
Maslaat: Alınan ödünç eşya. İhtiyaçlar. 
Mastı: Çoban değneği, sırık, sepet çubuğu.
Maşagat: Uzun çalışma, uğraş.
Maşat: Çalışma, çaba.
Maşraba: Su içme kabı.
Maraz: Ruhi hastalık. Sıkıntı.
Matrak: Dalga geçme, güldürme.
Mavzer: Tüfek.
Mayıs: Yabani çilek.
Maza: Dükkan, mağaza.
Mazı: Direkler üzerine yapılan kiler.
Medcane: Bedava. Karşılıksız yapma.
Medek: Dişi manda.
Meci: İmece, ırgat.
Meğel: Küçük geniş çalışma. İsteme yanlısı.
Meğersem: Başka türlü. Alternatif.
Meh: Al, buyur.
Melanet: Bela, baş belası.
Melavcan: Diken sürgünü, filizi.
Melhem: İlaç, merhem. 
Melun: Tehlikeli. Şeytan. Yılan.
Mendabur: Kötü, kirli. 
Mendek: Yemeği yapılan yabani bitki.
Merek: Hayvan yemleri konulan yapı.
Mertek: Kereste, direk.
Merulcan: Yenilen taze diken ucu, sürgünü.
Mes: Deri ayaklık, çorap.
Meşagat: Uğraşma. Zorluk. Çalışma. 
Meşebe: Su kabı, maşraba.
Mıcır: İnce çakıl taşları.
Mıh: Çivi.
Mırık: Ses çıkarma.
Mırınkırın: Kesin olmayan söz. İçten konuşma.
Mırız: Zayıf, hastalıklı, bakımsız.
Mısgıç: Eli sıkı, cimri.
Mısmıl: Uyuşuk, tembel.
Mıymıntı: Huysuz, sorunlu kişi. 
Mızıkcı: Oyunbozan.
Mızmız: Çok nazlı.
Mil: Elişi yapılan tığ.
Mintan: Gömlek.
Misir: Domates.
Mismin: Sağlıklı temiz yenilebilen et.
Mitil: Yer yatağı, döşek. 
Miz: Buzağın ağzına takılan çatal demir. 
Momuli: Küçük kurt, böcek.
Mostra: Kösele.
Mort: Düşüp bayılan.
Mökem: Sağlam.
Mööşkokan: Kötü kokan.
Muabin: Evin ana direği.
Muallak: Sahipsiz. 
Muda: Tomurcuk. Filiz. 
Mudara: Sağlam olmayan, eğrelti duran.
Mugalif: Zayıf, dayanıksız.
Mugalit: Eğlenceli, neşeli insan. Komik.
Mugayet olma: Sahip olma. Korumak.
Mundar: Birdenbire kesilmeden ölen. Pis. Haram.
Munzur: Baş belası. Dert.
Murç: Kalın demir delgi, keski.
Murt: Pekmez tortusu. Tortu.
Muska: Boyuna takılan dua.
Musluk: Mutfakta bulaşık yıkama yeri. Lavabo.
Mussaf: Kur'an-ı Kerim.
Mükgem: Sıkı, kuvvetli, sağlam.
Münafık: Fesat. Cadı.Artniyetli.
Müsrif: Savurgan, savruk.
Müstamel: Kullanılmış eşya.
Müsül: Pazar da belediye vergisi. 
Müşkül: Zor, zorluk.

- N -


Nacak: Küçük balta. 
Nah: Al, alsana anlamında.
Namazlağ: Seccade.
Namazlık: Beyaz başörtüsü. 
Nalça: Ayakkabının alt demiri. 
Nalgun: Nakliye, geçiş ücreti.
Namlu: Mısır sapı, ot demeti. Tabanca borusu.
Nar: Ateş, ateş parçası.
Nebri: Gayri İslam olan kimseler.
Nebze: Azıcık, zerre kadar.
Nene: Nine, babaanne, anneanne.
Ne olisin: Neden karışıyorsun.
Nelik: İhtiyaçlar. Yiyecekler.
Nendabur: Kirli, kötü. 
Nerdek: Üzüm suyu, şırası.
Nezik: Güzel. Taze.
Nezük: Çok taze. Tatlı.
Nifi: Gayri müslim kadın. Açık giyinen, açık saçlı. 
Nire: Nere?

- O -


Oba: Yaylada konaklama yeri.
Obuz: Küçük dere. Dar vadi.
Okarı: Yukarı.
Okka: Ağırlık ölçüsü.
Orak: Mısır, ot biçme aleti. 
Orak ayı: Temmuz ayı.
Oslama: Boşuna. 
Osmak: Kıyaslamak.
Otlak: Hayvanların otladığı yer, mera. 
Otluk: Uzun ağaca sarılan mısır sapı, yığın.
Ottuk: Hayvan yiyecekleri.
Ovalama: Okşama. Kaşıma.
Oyalama: Meşgul etme.
Oyrak: Çukur arazi, uçurum.
Oysama: Oysa, halbuki.

- Ö -


Öbür: Başka, başkası.
Öd: İrin, cerehat. Öz.
Ödlek: Korkak.
Öğez: Küçük sinekler, üvez. 
Öğürmek: Kusmaya başlamak. 
Öğürsek: Kızgınlık gösteren hayvan.
Öklemek: Bağlamak, sabitlemek.
Öklü: Bir yere bağlı olan.
Ölin: Öğlen vakti.
Ölümcür: Çok hasta.
Ömeç: Tereyağlı taze mısır ekmeği ezmesi.
Örkürmek: Bir kişinin hareketlerini taklit etmek. Özenmek.
Örüzger: Rüzgar, yel.
Öse: Ateşte ucu tutuşmuş yanan odun.
Öte: Uzak taraf.
Öteki: Diğeri.
Öteberi: Eşya.
Ötürük: İshal.
Öveç: Yaşında erkek koyun, koç.
Öyme: Sürme, bulaştırma, dokundurma.
Özlük: Sepet yapılan düzgün fındık dalı.
Özül: Yabani ağaççık.

- P -


Paçka: Küçük ev, serentiye benzer yapı.
Paçuri: Paçavra, bez parçası.
Padar: Çam ağacı kabuğu. 
Pağac: Kor ateşli külde pişirilen ekmek. 
Pahal: Bencil, kıskanç.
Pakla: Fasulye. 
Palak: Manda veya ayı yavrusu.
Palan: Minder çeşidi. Kalın örtü.
Palaska: Kemer. 
Palaspandıras: Apar topar, birden, patır kütür. 
Palçık: Islanmak
Paldır: Otsu hayvan yiyecekleri.
Palıç: Hamur ekmeği. 
Paltan: İri kurbağa. 
Pancar: Karalahana.
Pança: Pençe. Çok kıllı el.
Pandır: Hayvan yiyeceği, yabani ot.
Papara: Ekmek tatlısı. Dayak.
Parıltı: Işık, alev.
Parlama: Bağırma.
Pasa: Habire, devamlı.
Paşapaşa: Mecburen, zorunlu olarak. 
Paşka: Tek odalı küçük ev. Kibrit kutusu.
Patar: Kısa kalın kereste.
Patapat: Berabere, eşit.
Patırtı: Gürültü.
Patik: Kısa örme çorap. 
Patlanguç: Yabani bitki. Oyuncak.
Patoz: Fındık taneleme makinesi.
Payanda: Destek.
Payandura: Çok kuvvetli destek.
Paydak: Yan yürüyen.
Payırtma: Yırtma, parçalama.
Paykırtmak: Kaçırmak, ürkürtmek, korkurtmak.
Payluka: Fabrika.
Peğe: Bahçe kenarı taş örgü, duvar, engel. 
Pek: Sağlam.
Peklik: Kabızlık.
Pelte: Parça, ayrı.
Peltek: Kekeme.
Pelit: Meşe ağacı çeşidi.
Pent: Değirmene giden su yolu.
Pere: Koyunun toplandığı yer.
Perçem: Alındaki saçlar. 
Pervaz: Kapı - pencere kenarı. 
Pestil: Dut pekmezi kurutması.
Pestili çıkma: Çok yorulma, halsiz düşme. 
Peş: Yama, ek. 
Peşt: Arka taraf.
Peşgi: Küçük soba.
Peşgir: Havlu.
Peşi: Art, arka. 
Peştembal: Bele bağlanan yöresel giysi.
Peyda olma: Meydana gelme.
Pezük: Havuç cinsi yenilen bitki.
Pıddak: Paylamış mısır.
Pıllamak: Uçmak
Pıllaböcü: Uğurböceği.
Pırıltı: Işık yansıması.
Pırlak: Parlak olan.
Pırtı: Elbise, giyisi, çamaşır.
Pısırık: Korkak, çekingen, içine kapanıklık.
Pıtırak: Yapışkan.
Pıtlak: Patlamış mısır.
Pıtlak darı: İnce taneli mısır.
Pıykırtmak: Kaçırmak.
Pıymak: Hızla koşmak.
Picali: Bezelye. 
Piç: Fındık kökünden çıkan yeni sürgün.
Pinekleme: İş yapmadan bekleme.
Pipirik: Cesaretsiz, şüpheci, gölgesinden korkan.
Pisi: Kedi.
Pişt: Bir çeşit seslenme.
Poğul: Pişmiş mısır koçanı.
Port: İşe yaramaz yün. 
Porsuma: Yıpranma, aşınma. 
Posurma: Giysilerin eskimesi.
Pörtlek: Patlak.
Pösteki: Yünlü koyun derisi.
Pöstekisi çıkma: Çok çalışarak yorulmak.
Pöşge (Pöşgü): Soba.
Pur: Bir çeşit toprak.
Putuna: Turşu konulan büyük tahta fıçı.
Pür: Çam dalı ucu, yaprağı.
Pürcek: Çok sık uzun püskül. Salkım. 
Püre: Sebze, meyve haşlaması, ezmesi. 
Püs: Mısır koçanı püskülü.
Püskül: Süs.

- R -


Rafan gitmek: Çok hızlı gitmek, ilerlemek.
Rahle: Kitap okuma sehpası. 
Rahmet: Yağmur.
Reşat: Altın.

- S -


Saablanma: Sahip çıkma.
Sabat: Sabır. Bekleme.
Saç: Üzerinde ekmek pişirilen tandır.
Saçayağı: Saç altı üç ayaklı yuvarlak demir. 
Sadır: Sidik.
Sağnak: Yağmur.
Sağrak: Tereyağı saklanan ağaç kap.
Sahan: Geniş derince bakır yemek kabı.
Sakar: Hayvanın alnında bulunan beyazlık.
Sakat: Vücutta çıkan yaralar. Çıban.
Sakartlak: Kan emici böcek. Kene.
Sakırca: Beyaz çiçekli kökü yenen yabani bitki. 
Sal: Tabut.
Salamuk: Tuvalet. 
Salık: Tarif, yön gösterme.
Sali: Salı günü.
Salma: Serbest bırakma.
Salman: Köy bütçesine verilen para.
Sandım: Zannettim.
Saplık: Balta, kazma sapı. 
Saplıayak: Metal ayran kepçesi.
Sarıavu: Sarı çiçek açan ormangüllü.
Sarıncalı: Yabani sarı arı. 
Sarma: Etrafını çevirme. Lahana dolması.
Sasuk: Tatsız, lezzetsiz. 
Savak: Değirmen suyunu yönlendirme.
Savmak: Atlatmak. Kesmek.
Savruk: Müsrif, eli açık.
Savuşma: Gitme. Sırasını geçme.
Say: Düz kaygan taş, kaya parçası.
Sayfan: Bahçelerde bekçi kulübesi.
Sazak: Bataklık. Çamurlu.
Sazlık: Sürekli su tutan arazi. Batak.
Sazmak: Islak çimen.
Sef: Yanlış, hata, ters yön.
Seflik Yanlışlık.
[color=#FF4500]Seğirtmek:
 Koşmak, fırlamak.
Seki: Tarlalar arası tümsek sınır. 
Sekmen: Küçük tahta oturak.
Selek: Ortaboy sepet.
Semekse: Üzüm çorbası.
Semete: Sebep, neden, vasıa. Uyku sersemliği.
Sendeleme: Dengesini kaybetme.
Sepetbaş: İçi boş kafalı.
Sepgen: Rüzgarlı yağan yağmur. 
Serenti: Direkler üstüne yapılan kiler. 
Sergü: Üzerinde kurutma yapılan örtü. Çarşaf. 
Set: Oturma yeri, koltuk, sedir.
Sıbıç: Sebze ve meyve sapı.
Sıçan: Küçük fare.
Sığ: Derin olmayan.
Sıksapı: Sökülüp kurutulan ince mısır sapı.
Sınnak: Hayvanların ayak tırnakları. 
Sıpartlama: Elbise kolu, paça kıvırma.
Sıpa: Eşek yavrusu.
Sırf: İnadıya. Onun için.
Sırappa: Sıraya dizili.
Sırgan: Isırgan otu.
Sırıtma: Gereksiz gülme. 
Sırnaşık: Şımarık, yapışkan.
Sırtarmak: Alaylı gülme. 
Sıvışma: Saklanma, kaybolma. 
Sıymak: Kaymak, kayak.
Sıypırmak: Kaydırma, kenara vurdurma.
Sibekbaşlı: Gıcık, aksi, inatçı huylu.
Sifde: İlk önce, yapılan. Siftah.
Sifdiin: İlk olarak. 
Sille: Tokat
Silek: Paspas.
Sim: Yaldız, parlak tel.
Simelek: İşe yaramaz. Uysal. Eli yavaş.
Sin: Saklan.
Sini: Büyük tepsi. Sofra.
Sinmek: Saklanmak.
Sinsi: Gizlice yapmak. 
Sirke: Yeni doğan bit yavrusu.
Siron: Yufkadan yapılan yoğurtlu yemek.
Sitil: Madeni su kovası. 
Sivil: Ekilecek küçük soğanlar. 
Sivsiv: Küçük fare yavrusu.
Sofa: Evin giriş bölümü, odası. 
Soğlama: Fındık hasat sonu tekrar arama. Başak.
Somun: Yuvarlak fırın ekmeği. 
Somurtgan: Dargın duran.
Söfe: Kapı üstü. 
Sökütmek: Üzerindeki elbiseyi çıkartmak.
Söykenmek: Bir yere yaslanmak.
Su dökünme: Küçük ihtiyaç giderme.
Sulusepken: Sulu yağan kar.
Summuk: Yumruk.
Susak: Sukabağı. Su kabı.
Suluk: Süzme konulan yer.
Sülfü: Pasaklı. 
Sümüç: İki parmak arası ölçü.
Sümsük: Yalaka, şımarık.
Süsme: Hayvanların vurması. İtekleme.
Süzme: Kurumayan yaş çökelek.

- Ş -


Şablak: Tokat, şamar. 
Şal: Başa ve omuza alınan örtü.
Şalak: Zamanı geçmiş hıyar.
Şalgam: Tohumluk hıyar.
Şamar: Sille, tokat. 
Şamdan: Şişeden yapılan lamba. 
Şankettirme: Vurma. Ses çıkartma.
Şangır: Dökülme, dökme.
Şankurşunkur: Çarçabuk toplanma. Acele.
Şap: Acı, zehir.
Şapırtdatma: Yiyecek yeme.
Şapurtma: Sesli öpme.
Şarba: Başörtüsü.
Şavadak: Aniden, birdenbire. 
Şavulgu: Kısa süren gelip geçen yağmur.
Şayet: Eğer.
Şebek: Balık, hamsi pulu.
Şelbet: Şekerli su. 
Şelek: Küçük sırt sepeti.
Şennik: Sebze ekilen küçük tarla. Küçük bahçe.
Şıkkadak: Hemen, çabuçak. 
Şıma: Beton, sıva.
Şilte: Bez örtü. Yatak yorgan astarı.
Şindik: Şimdi.
Şincik: Hemen. 
Şiş: Örgü yapmada kullanılan madeni çubuk. Tığ.
Şişek: Yaşına gelmiş koç - koyun.
Şöfer: Sürücü, şoför.

- T -


Ta: Daha, işte. 
Taflan: Karayemiş.
Taflan duzlusu: Taflan tuzlaması yemeği.
Tahtakurusu: Kokulu böcek.
Takguma: Ağaçkakan kuşu.
Talanmak: Durmadan bir şeylerle uğraşmak.
Taklavat: El aletleri.
Talaş: Mısır koçanı dış yaprağı.
Tam: Ağıl, ahır.
Tangır: İçi boş ses çıkaran. 
Tangırtı: Görülmeyen ses.
Tapma: Dalma, kaparak alma. Koparma. 
Tapış: Paylaşma.
Taran: Sudaki taşın altındaki boşluk. Balık yuvası.
Tarumar: Dağınık.
Tas: Bakırdan yemek veya su kabı.
Tasal: Tembel işe yaramaz. Takatsiz.
Tasattuk etmek: Dağıtmak.
Tay: Taşınacak yük parçası. Küçük at yavrusu.
Taylanmak: Hazırlanmak.
Tazı: Köpek.
Tazılanma: Çabuk olma. 
Teçin: Taze tuzsuz peynir.
Teçir: Esnaf. 
Tedarık: Hazırlık.
Tehin: Çok hızlı hareket eden küçük hayvan.
Tehingibi: Atik olmak, elli çabuk olan.
Tekne kazıntısı: Son olan çocuk.
Telaşa: Panik, telaş.
Telaşiye kalma: Telaşlanmak, telaşa düşmek. 
Telef: Çok yorgun düşmek. Perişanlık.
Telef tasal: Yorgun argın olmak.
Telesimek: Susamak.
Tembi: Uyarı, ikaz.
Tenkme: Tekleme.
Tente: Büyük bez parçası. Sergi. 
Tentün: Dengesiz, ukala. 
Terbüşlü: Kapaklı tabak.
Terek: Mutfak dolabı - rafı.
Terki: Sırt çantası. Eyer çantası.
Terkeş: Ters, çok karışık.
Tesbelmek: Yorulmak.
Tesbermek: Kurumak. 
Tesce: Çok aceleci.
Testi: Toprak kap.
Tevek: Üzüm, kabak, hıyarın uzun dalları.
Tevekkel: Sakin, sessiz kişi, gariban, ganayaklı. 
Tez: Çabuk, hızlı bir şekilde. 
Tıfıl: Küçük, küçücük.
Tıkaç: Tapa, tanpon.
Tıkız: Sıkıca kapalı, bağlı. Kapalı.
Tıman: Uzun paçalı don, iç çamaşırı.
Tıngırak: Hayvanlara takılan konik çan.
Tıpa: Tapa.
Tırmık: Mantar
Tibal: Giyimine çok titiz olan.
Tiftik: Keçi yünü.
Tiken: Diken.
Tili: Çok titiz kişi.
Tintin: Yavaş hareket etmek.
Tir: Yemek seçen.
Tirebezi: Pamuklu dokuma, basma bez.
Tiriltiril: Çok düzgün, güzel olan.
Tirizma: Toprağı derin kazmak. 
Tivsi: Küçük balık, hamsi.
Toftaşma: Sakinleşme.
Tokarak: Yuvarlakça.
Tokaç: Çamaşır yıkamada kullanılan sopa.
Tokmak: Ağaç takoz. 
Toklu: Yaşına gelmiş koyun.
Tombul: Yuvarlak, şişman.
Tonga: Tuzak 
Tobaç: Karışık olan. Çözümü zor olan. 
Topaç: Kötürüm, yürümeyen, yatalak. 
Topuk: Ayağın arka kısmı. Yaylada ot çeşidi.
Topuk otu: Yaylalarda yetişen bir ot.
Topur: Dalda dikenli kestane meyvesi. Çotanak.
Tor: Boncuk, oya boncuğu. 
Toy: Acemi. 
Tozak: İnce hafif yağan kar. Çok tozlu yer.
Tömbek: Diken meyvesi, böğürtlen çileği.
Tömbelek: Küçük davul. 
Töngel: Muşmula meyvesi.
Tulkurma: Şişme.
Turkurma: Sinirlenme.
Tulum: Peynir konulan koyun veya keçi derisi. 
Tumba: Ham tevekten yapılan balık tutma sepeti.
Tutak: Mutfakta sıcak kap tutacağı.
Tuzlak: Koyunlara tuz verilen yer.
Tüksü: Yakma, yanmış.
Tülemek: Başlangıç. Meydana gelme.
Tüllermek: Aniden üşümek.
Tümsek: Yüksek yer, seki. 
Tünek: Kümeste tavuk oturakları.
Tünekleme: Oturup bekleme. 
Tünemek: Tavuk oturması. 
Tütmek: Yanarak duman çıkarmak.
Tütsü: Yakılarak duman çıkarma.
Tüy: Hafif. Kıl.

- U -


Uçgur: Bel bağı, don lastiği. 
Uçkurusu: Kuru dal. 
Ufra: Ekmek pişirmede sacın üzerine serilen un.
Uğurlama: Gönderme.
Uğurak: Varılan yer.
Ula: Erkeklere seslenme.
Ulo: Kadınların eşlerine seslenişi.
Uluk: Pis, pasaklı.
Umma: Ümit etmek.
Umsunma: Ümit ile beklemek.
Unluk: Değirmende un konulan yer.
Urgan: Halat.
Uruf olmak: Üzülmek.
Uslu: Akıllı, sakin insan.
Usulca: Yavaşça.
Uşak: Erkek evlat.
Uy: Bir hayret nidası.
Uyartmak: Uyandırmak. 
Uyra: Rüya. 
Uyruk: Hayvanları arka kısmı.
Uyuz: Zayıf, hastalıklı.

- Ü -


Üğüm: Fındık dalları.
Üğütmek: Un haline getirmek.
Ül: Undan yapılan civciv yemi.
Ürkme: Korkma. 
Ürmek: Havlamak. 
Üşmek: Toprağı eşmek, çukur kazmak.
Üşenmek: Çekingenlik, içinden gelmemek, isteksiz.
Üveç: Yaşı gelmemiş erkek koyun.
Üzmek: Dalından koparmak.
Üzüm ayı: Ekim ayı.

- V -


Vadurvudur: Sürekli kendi kendine konuşma.
Vacurvucur konuşma: Çok ve boş konuşmalar. 
Vakırtı: Gürültü.
Vakurvukur etme: Çok gürültü yapmak, anlaşılmaz sözler.
Vallah: Yemin.
Vana: Çeşme musluğu.
Vapur: Gemi. 
Varmak: Ulaşmak.
Varta: Zorluklar, tehlikeli durumlar.
Vay: Şaşma sözü, şaşkınlık.
Verep: Yamaca karşı düz yol, düz gitmek. 
Vıcık: Sulu çamur.
Vıcırtlatma: Ezme işi yapma.
Vınlamak: Koşmak.
Vıyık: Kısık ses. 
Vızıklanma: Nazlanma, şımarıklılık.
Vire: Daima, devamlı. 
Viy: O da ne?

- Y -


Yaba: Çatal ağızlı tel kürek.
Yaban: Orman.
Yafidi: Kurnaz kişi. Yahudi.
Yafta: Resmi kağıt.
Yağlaş: Undan yapılan yemek.
Yakarma: Yalvarma. 
Yal: Hayvan yiyecekleri. 
Yalak: Su toplanan çukur.
Yalavu: Ateş alevi, ateşin sıcaklığı.
Yalavuz: Yalnız, tek başına olan kimse.
Yalı: Çarşı, pazar. Şehir, kent.
Yalpalanma: Ayak da duramama, sallanma.
Yaltaklanma: Çıkar için kişiye yanaşma.
Yama: Yokuş, yamaç. Ek yapma. 
Yamalık: Yamada kullanılan bez parçası.
Yambul: Topal
Yane: Ne sandın?
Yapma: El ile yapılan aletler. 
Yar: Uçurum. 
Yardaklanma: Kişiye yağcılık yapma.
Yarık: Açılmış, parçalanmış
Yarma: Mısır kırması.
Yarmaça: Kızılağaç odunu. Yarılmış odun.
Yasan olmak: Ortadan kaybolmak. 
Yaş: Islak.
Yaşar: İki yaşında olan dana.
Yaşmak: Başörtüsü.
Yavan: Tadı az olan, tuzsuz.
Yavşak: Bit yavrusu.
Yavşu: Tarlada yetişen yenilen bir tür bitki.
Yaykın: Kızılağaç.
Yaylım: Otlak, mera.
Yaymak: Sermek. Hayvan otlatmak. 
Yazlık: Yaylaya çıkma.
Yazma: Başa örtülen beyaz cember.
Yetişme: Bir yere varmak. Büyümek.
Yelönü: İçi boş fındık.
Yen: Süt hayvanı memesi.
Yenlik: Hafif.
Yesir: Koşularak ebelemece oynanan bir oyun.
Yevgi: Hayvan yiyeceği otlar.
Yeylik: Hafif, kilosu az olan.
Yezit: İnatcı, menfatçi kimse. 
Yıldırak: Kaygan.
Yılışık: Yalaka, dalkavuk.
Yılkı: Yaylada başıboş atlar. 
Yıprak: Becekli. 
Yitmek: Kaybolmak.
Yivdin: Kokulu yabani bir bitki.
Yolluk: Gelin almada verilen hediye. 
Yolmak: Bitkileri el ile koparmak toplamak.
Yoluşma: Birbirini tutarak çekiştirme. Güreşme.
Yonga: Odun parçası.
Yosma: Güzel, alımlı, boylu boslu. 
Yorgan: Yatakta üste örtülen örtü.
Yoz: Kıraç arazi.
Yörek: Beşik bezi. 
Yufka: İnce açılan hamur, börek. 
Yuğlamak: Devirmek. 
Yuka: Derin olmayan. Suyun derin olmayan kısmı.
Yukarı: Üst taraf.
Yunmak: Yıkanmak. Çimmek.
Yüğleme: Bileyleme, ucunu sivriltme.
Yüklü: Gebe, hamile.
Yürük: Atik, çevik.
Yüzme: Gölde yıkanma.

- Z -


Zaar: Köpek.
Zabaccak: Yarın sabah, ertesi gün.
Zabaddak: Sabahtan ertenden
Zahra: Değirmene giden öğütülecek mısır.
Zara: Tahıl, mısır, buğday.
Zaten: Halbuki. 
Zatiberi: Eskiden beri. 
Zebelemek: Ayağı dolaşmak. 
Zebil: Fazla, çok. 
Zeğetcek: Akşama doğru. 
Zeğele: Akşamüstü.
Zeklenme: Konuşarak alay etmek.
Zelle: Yarın sabah.
Zembelek: Yay. 
Zembil: Kıldan dokunan sırt çantası. Askı. Zincir. 
Zemheri: Ocak ayı.
Zıbaddatma: Kıvrılıp yatmak.
Zıbarmak: Ölmek. Bayılmak.
Zıbıç, zıbçık: Sebze - meyve sapı.
Zıkkım: Zehir. 
Zıkkımınkökünü ye: Zehirlen (beddua).
Zıldırın zaarı: Çok gezen, gezmek. 
Zınnık: Çok az, zerre kadar. 
Zıpka: Yöresel pantolon.
Zırlama:Gereksiz konuşma .gürültü.
Zırva: Boş laf, söz.
Zırvalamak: Dağıtma. Saçmalama, tutarsız konuşma.
Zırzır: Sürekli gereksiz konuşma. 
Zırzop: Delidolu.
Zıt: Ters.
Zıtlık: Terslik.
Zibçik: Zurnanın ötürülen kısmı. Düdük.
Zifir: Sigara dumanı, nikotin.
Zil: Beşiğe takılan küçük yuvarlak çan.
Zilli: Kavgacı kadın.
Zilzurna: Sarhoş.
Zivzik: Küçük. Küçük fare.
Zollu: İyi, çok güzel. 
Zorlu: Güçlü kuvvetli.
Zote: Saklanmaç oyunu.
Zuğur: Meydana gelme.
Zumbuk: Yumruk. 
Zübük: Yalancı, dolandırıcı. 
Zülüf: Kulak yanı saçlar. Favori.
Züğriyet: Nesil, kök, secere, soyağacı.
Züğül: Özürlü olan, sakat.

 

 

Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam12
Toplam Ziyaret96532